14 Aralık 2011 Çarşamba

Okumadan yazmak...



Hayatımızın bir çok anında bilmeden konuşuruz, dinlemeden yorum yaparız, anlamadan yargılarız, tanımadan eleştiririz. Biz insanız ve sadece egolarımızla hareket ediyoruz ve ne yazık ki bu hoş bir şey değil. Ha bu günlerde birde okumadan yazmak türedi gitti...

Sosyal paylaşım siteleri artık şiir, aforizma ve hikaye yazanlarla doldu taştı. Birde bu güzel insanlar isimlerinin önlerine ''yazar'' sıfatını cüretkarca koyabiliyorlar. Ergenlikten kurtulamamış ruhların, kocaman vücutlarda hapsedildiği, beton yığınlarının arasında sadece ''benlik'' duygusu ile hareket eden bu insanların yazdığı bu yazıları okumak hoşuma gitmiyor da değil.. Aralarında gerçekten kaliteli adamlar da var...

Okumadan yazdıkları kanısındayım, kelime zenginliklerinden (fakirliğinden) anlaşılabiliyor bu, heybelerinde sadece kuru ekmek ve kokmuş bir baş soğanla geziyorlar çünkü...

Bir adam Victor Hugo okumadan kalem eline almamalı, Dostoyevski ve Shakespeare'in kelimelerinin tadına bakmadan yapmamalı bu işi. Pablo Nedura'nın şiirlerinden tatmalı birazda, Atilla İlhan kokmalı kalemi yada Ömer Seyfettin gibi akıcı olmalı, Orhan Kemal gibi diş acıtmalı, Nazım Hikmet gibi toprak kokmalı birazda.

Atarlı, küfürlü yada aşk kokulu yazmak değil asıl olan, aşk senin kelimelerinle kokmalı, atarı cümlelerin, küfrü harflerin yapmalı... Okumadan yazmak, ekmeksiz yemek gibidir, doyurmaz....

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder