Sergi günü yeni aldığımız elbiselerimizi giyip Selen ve Bahar'la erkenden galeriye gittik. Fotoğraflar o kadar özen ve titizlikle yerleştirilmiş ki, bakmaya doyamıyorum. Kokteyl için hazırlanmış kanepeler, çikolatalar ve içeceklerin tamamı masa da katılımcıları bekliyordu. İlk açılışta müzik olarak, Bahar'ın iki güzel arkadaşı Sevda ve Sinem bize keman ve çello resitali vereceklerdi. Ardından fonda sadece Türk sanat müziği konuklara eşlik edecekti. Sergi açılış saatine yakın konuklar bir bir galeriye gelmeye başladılar. Özellikle ajans sahibimiz ve müdüremiz Zühal hanıma ekstra bir ilgi gösteriyorum. Bu güzel günü onun katkıları olmadan ulaşmam imkansızdı.
Gözlerimi kapıdan ayırmıyordum. Beklediğim ve gözlerim aradığı tek kişi Hasan'dı. Aklım her an kapıdan onun girdiğine dair bana oyunlar oynuyordu ama Hasan'dan önce Cem ve eşi içeri geldi. Her kadar bu duruma içimden güneş yüzü görmemiş küfürler savursam da nezaketle karşılıyorum. Eski sevgilimi ve onun hayat arkadaşını. Bu çok farklı bir duyguydu. Evli bir adamla birlikte oluyordum ve bende bu kadınla onu aynı derecede arzuluyor ve bu adamın kollarında can buluyordum. Zamanında...
Bu sefer kapıda düzgün fiziği, genç ve yapılı vücudu ile Batuhan gözüktü. Şaşkınlığım ve hayranlığım birbirine karışmıştı. Hızla koşarak Batuhan'a sarıldım. Gözlerinde o mükemmel ışıltı ve kadife gibi sesiyle, “Merhaba. Nasılsın Sanem?” dedi.
“Teşekkür ederim. Sen geldin ya daha iyi oldum.”
“Bu başarını yürekten kutluyorum. Gerçekten çok iyisin ve seni çok özlemişim.” diyor sesi kısılıyor. İncitmekten korkarcasına söylüyor bunu ya da ben öyle sanıyorum. Allah'ın yarattığı mucizeyi Batuhan'ın yüzüne bakarak incelerken, Tuğçe boynuma atlıyor.
“Tebrikler Sanem. Nasılsın? Çok özlemişim seni.” diyor Batuhan. Özlemle sarılıyorum. Hemen arkasından Hasan geliyor. İlk başta usulca tokalaşıyoruz. Dayanamıyorum, atlıyorum boynuna. Biraz nefret, biraz kin ama tutkuyla. “Neden yaptın? Neden aldattın beni Hasan. Şimdi belki çocuğumuzla geliyordun buraya. Neden?” diye fısıldamak istedim kulağına ama yapamadım.
Yağmur sonrası toprak kokuyordu Hasan. Özlemiştim toprak kokusunu. Bir kadının erkeği toprak kokmalıydı. Memleket kokmalıydı. Çünkü hangi ülkeye giderse gitsin, memleketini özlerdi insan. Başka bir ülke saramazdı, sarıyormuş gibi yapardı. Ne kadar sahiplense bile gurbetti oralar, gurbetçiydi o da. Memlekete adım attığında güven dolardı insanın ruhuna. Kokusunu çekerdi ciğerlerine, diğer memleketlerden farklı kokardı. O yüzden erkek memleket gibi olmalı. Gurbet kollarda ölse bile kadın. Memleket özlemiyle toprakla buluşmalı.
Hüseyin Yıldız
Hüseyin Yıldız
P.S: 3 Ten 1 Yalnızlık'tan sıcak sıcak bir pasaj.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder