Yine karanlık çöktü şehre, fonda taş plakta çalan Müzeyyen Senar "Gamzedeyim deva bulmam."
Yalnızlık geldi karşıma "yine ben geldim" dedi ve buzlu rakısını kaldırdı "bize" dedi.
Titredim, istemeyerek de olsa uzattım kadehimi, pis pis sırıttı yüzüme,
Adını defalarca yazdığım cama baktım, ansızın silüetin belirdi ve ağlama nöbeti tetiklendi.
Adın süzüldü, ince belli bardaktan, kan damlarcasına, gereksiz ve acıydı...
Masaya kustum bir anda, hayallerimiz çıktı ortaya, bahçeli küçük bir ev, bahçesinde oynayan iki güzel çocuk...
Ağzımı sildim kokunla bulanmış hediye ettiğin elbiseye, iğrendim, midem bulandı, tekrar kustum hayalleri... bizi.
Camdan ıslanmış, çıplak şehre baktım, tanışmamız geldi aklıma, minik, boktan bir börekçide yağmurdan kaçıp, birbirimize tutulmuştuk.
Elbiseni gözyaşlarımla ıslatıyorum bu sefer, kokun bürüyor, mum ışığının acizliğinde aydınlanan odayı,
Masadaki resmine ilişiyor gözlerim, adın sızıyor tavandaki aralıklardan, yine dayanamıyorum bir kova koyuyorum altına, seni özlediğimde lazım oluyor...
Gramofonda sen çalıyorsun, dışarıda sen yağıyorsun, bardaktan sen akıyorsun, gözlerimde ki sağnağın adı sendin.
Ben seni bende yaşıyorum, güneş elveda derken şehre, sen doğuşu nerede, kiminle kutluyorsun?
Hüseyin Yıldız...
31.12.2010