Yüzünü yıkayıp aynaya öylece bakakaldı. Gözlerinin altı
kıpkırmızı olmuştu. İki ay önceye kadar etrafa neşe saçan o adamın yerine,
nefes alan bir ceset görüyordu aynada. Gözlerinden bir iki damla yaş daha
boşaldı. Havluyla yüzünü kurulayıp lavabodan çıktı. Fonda Müzeyyen Senar’ın
essiz sesi vardı. Tekrar arkadaşlarının yanına oturdu. Rakısından bir yudum
daha aldı. Fondaki ses bu sefer Zeki Müren’indi. “Seni ben ellerin olsun diye
mi sevdim…” diye başlayınca Murat elindeki
kadehi havaya kaldırdı. Arkadaşlarının da bu şarkıya bir anlam yüklemesini
bekledi. Kadehler tokuşturulunca Murat istemsizce uzaklara gitti, geçmişe doğru
daldı sanki…
Sevdiği kızla kavga edip iki haftalık bir küslük yaşamıştı.
Yine bir rakı sofrasında aramıştı sevdiği kızı. “Seni hep sevdim, seviyorum ve
nefes aldığım sürece seveceğim” demişti. Kız ise sadece “Sevme beni” deyip telefonu suratına kapatmıştı.
Kızın hayatında başka birinin olduğunu öğrenmesiyle tüm hayatı altüst olmuştu.
Aşk dolu yaşadıkları her gün, birlikte uyudukları, uyuyamadıkları,
eğlendikleri, hayalleri, sözleri kocaman bir yalandı. Hayaller kurduğu o kızın
gözlerinin bile yalan olduğuna inanıyordu artık ama kötü bir söz söyleyemedi.
Belki söylese beş aydır çektiği bu acı dinecekti ama diyemedi tek bir kötü söz.
Çok sevmişti çünkü, belki hâlâ da seviyordu ve biliyordu ki kimse onun
Yasemin’i sevdiği kadar sevemezdi…
Hayatına yeni birini almak istedi ama yapamadı çünkü her
gece uyurken burnuna Yasemin’in kokusu geliyordu. Murat her geçen gün eriyordu,
acıyordu, kanıyordu. Arkadaşları bu duruma çok üzülüyordu ama ne elden nede
dilden bir şey gelmiyordu…
Onsuzluğa alışmıştı artık unutuyordu acılarını. Tüm
konsantrasyonu işindeydi artık. Nisan’ın ilk hafta sonunda kahve içmek için
arkadaşıyla buluştu. Kahvesinden bir yudum aldı ve aklına o an rakı geldi. Rakı
içerken geçmiş hatırlanırdı, Türk kahvesi içerken mazi… Geçmiş acı demekti,
mazi gülümsetir ve geleceğe baktırırdı…
Mayıs’ın sonuna gelirken Murat bir telefon aldı ve iş çıkısında Beşiktaş’a gitti. Hemen sahilde
bulunan bir kafeye oturdu. On dakika geçmemişti ki karşısında Yasemin
duruyordu. Ayrılmıştı o çocuktan ve ikinci bir şans istiyordu. Halbuki Murat’ın
aklında sadece çektiği acılar vardı.
Kahvesini yudumlarken hep bu anı beklediğini geçirdi içinden… Pis bir
tebessüm savurdu, Yasemin’e, acılarına ve hayatına…
P.S: Konuyla pek bir alakası yok gibi gözükse de "Deve-Diken-İnsan" 3'lüsü. Dürteceksin başka yolu yok!
Son sahneyi beğenmedim...
YanıtlaSilKarşıma oturdu ve benden yeni bir şans istedi. Elimi yanağına koydum, ılık lık, meltem meltem değdim sakalındaki sıcağa. Tabir-i caizse eğer, verdiği acıya koyayım, o benim akciğerimin köşesi, aldığım nefesteki nahoş koku, ıslandı ellerim gözyaşlarında. Şimdi söyle ey yazar, kıyırlır mı canından kopma cananına?