Allah’ım gözleri, gözleri çok güzel… Sanki nurundan birkaç
parça O’nun gözlerine bahşetmişsin.
Bebekler kadar şirin bir burnu da var. Güzel sözleri, tatlımı tatlı dudakları,
kalbi, kirpikleri, bakışlarındaki o pırıltı… O’nu sevmek, seni sevmek gibi. O’na
inanmak sana inanmak. O’nu üzmek sana isyan etmenin en kolay yolu sanki…
Ne bileyim elleri, teni, kokusu, rüzgârın esmesine sebep o
güzel saçları… En güzel çiçeği kıskandıracak yüzü, inci tanesi dişleri…Güneş sadece sen görülesin diye doğar, ay, yüzün parlasın diye çıkarken. Yıldızlar sadece seni mutlu etmek için parıldıyor. Sanki tabiat sana amade, ben sana köle, sen kendi halinde, bunlardan habersiz biçare...
Sımsıkı sarıldığım anda son kez nefes alacak gibi saçlarının
o mübarek kokusunu ciğerlerime çekerken, hasretle öpüşlerim. Çatlamış toprağın
suya hasreti gibi hasret kaldığım dudakların… Ey güzel, sen ne güzelsin be!
Senden çok basit bir şey istiyorum. Birbirimize ne zaman verelim, ne de
saatlerden, günlerden, aylardan şikayet edelim. Boş ver her şeyi, herkesi, gel
beraber yaşlanalım be…
P.S: Lan tamam ben bunu yazdım yazmasına, her kelimesine,
her hissine inanarak. Lakin “nerede nerede o kız nerde?” Nerelerdesin ey gavur
kızı! (ya da var ama o bilmiyor, mal mıyım ben? Psikolojik sorunlarım mı var? Şu
anda kendi kendime konuşuyorum. Farkındayım. Neyse burayı da okuyorsanız sizde
de bir sorun var lan, sigara yakın, olmadı bir soğuk su için, haydi öptüm.)
Bazen aradığını bulamazsın ve bir sigara yakarsın. (yaktım)
YanıtlaSil