29 Mart 2013 Cuma

Hayatınızın kadınını bulmak...





Hayatınızın kadınını bulmak demek aslında bir anda ''İşte bu'' demek değildi. Eğer tüm yollar ona çıkıyor, çıkmaz sokakların adı o oluyorsa, aştığınız her yol onun için gidiyorsan, kaçtığı halde kovalıyor, onun hakkında tahminlerde bulunmaya başladıysanız, onu bulacağınız adres elinizde demektir.

Onu görene kadar her yer karanlık, gördüğünüz anda güneş doğuyor, istemsiz gülümsemeler yüzünüzde oluşmaya başlamışsa bir kaç adım kalmıştır kavuşmanıza...

Ondan doğacak olan, onun kadar güzel bir kız çocuğu hayallerini süsleyip, saç kırıklarının canını yaktığını düşünüyorsa kalbin, onsuz geçen bir saniye, bir saat gibi gelmeye başladığı anda onu çoktan bulmuşsun demektir.

P.S: Başlangıç'tan...

Hayatınızın erkeğini bulmak...



Hayatınızın erkeğini bulmak için boynunda kokan anne sütü yada yeni doğmuş bir bebek kokusunu hissetmek gerekir. Sevgisi tende değil, derinde bir yerde olmalı. Sert eller değdiğinde, pamuksu ellerinize dünyanız şaşmalı, kendinizi orta çağ kraliçesi kadar kudretli ve asil yada bir bebek kadar masum ve kırılgan, nil nehri kadar azimli ve sürekli hissetmelisiniz. Ona karşı ceylan gibi ürkek, dışarıdaki hem cinslerinize panter gibi vahşi görünmelisiniz. 


Onu her gördüğünüzde terliyor, elleriniz uyuşuyorsa, kalbinizin sesini bastıramayıp, karnınıza ağrı giriyorsa, onun yanında aptal oluyorsanız, hayatınızın aşkı karşınızdadır. İstenmese bile aşk insanı değiştirir. Akıllı deli yapar, mecbur kalırsınız üç maymunu oynarsınız, sağır olursunuz, kör, dilsiz olursunuz. Aşk insanı değiştirir ve bunu yapan sadece o erkektir. İstemeden yaparsınız bunu. Ruhlarınız dans eder, siz susarsınız. Gözleriniz konuşur, dudaklarınızdan kelime akmaz. Elleriniz sevişir, uyarılma olmadan. Yanındayken zaman akmaz olur, diğer insanların işlevi kalmaz.

Tek o vardır. Hayatımdaki bir sonraki erkek, ondan olan oğlum olsun dersin. Son olsun diye adaklar adayıp, her gece dua edersin. Bulduğun için şükür edersin. Bir erkek değiştirir hayatını top yekün. Kızamazsın, küfredemezsin, sadece seversin, çok derinde bir yerden...


P.S: Başlangıç'tan... :)

Günahkar bedenlerde masum ruhlar...





Her günahımda tanrıya koştum, her öfkemde onunla konuştum.

Serin sedir ağaçlarının gölgesinde, yanmış ruhumu bedenime dikerken, yamalarım
açıldı, patladı dikişlerim.

Kaburgalarımdan ruhumu gördüler, açıklarımı...

Ters döndüm, yüz üstü yattım.

Gizlendim, saklandım.

Aklandım, paklandım.

Dostu seçtim düşmanı ayırdım.

Unu eledim, eleği yaktım.

Artık yakabilirsiniz aciz bedenimi...


P.S: 3 Ten 1 Yalnızlık ... 

28 Mart 2013 Perşembe

Biz sevemeyiz çünkü erkeğiz...



Siz, çok seviyormuş gibi bağlanıp bağlar, hiç sevmiyormuş gibi bir anda bağlarınızı koparıp gidersiniz. Siz kadınlara göre her zaman siz haklısınız. Karşınızdaki erkek size göre vicdansızdır, potansiyel aldatma makinesidir. Sadece siz sevebilirsiniz, sadece sizin bir kalbiniz vardır. Biz sevemeyiz çünkü biz erkeğiz.

Duygularınızı fütursuzca savurursunuz, kahkaha atarsınız ya da ağlarsınız. Erkek, erkek olduğu için çok gülmez sadece tebessüm eder. Ağlamaz, ağlayamaz ki cebinden bir dal sigara çıkarır onu içer. Toplumun ona yüklediği o erkek rol modelini oynar. Bazen yatağında ağlar, yastığına ağlar. Acısa da, kanasa da susması gerektiğini bilir. Bilmek zorundadır, konuşsa elinden ne gelir? Siz kadınsınız sadece siz seversiniz, siz ağlarsınız, siz gülersiniz. Biz yapamayız çünkü erkeğiz.


Yaratılma sebebinizdir eksik kaburga kemiğimiz. Hayatta dik duramamızın sebebidir belki de "O" eksik kemiğin her daim eksik kalması. Bulduğumuzu sandığımızın da gitmesi. Erkeğin aslında hep bir tarafı eksiktir ama yine de duygusuz canlılarız bizler hani erkeğiz ya.


Nereden bilirsiniz ki, sizin ellerinizi tutan o masum eller feleğin kadını ile tanışınca nasırlaşacağını. Nereden bileceksiniz sizin için ölmesini istediğiniz o adamın, aslında sizin olmak için doğmuş olduğunu... Size göre sadece siz bilirsiniz. Bir erkeğiz bilmeyiz.


P.S: He he, her boku siz biliyorsunuz. Bizler ruhsuz, kalpsiz canlılarız, bi gidin.

27 Mart 2013 Çarşamba

On kez ölüp de doğma şansın olsa...





On kez ölüp de doğma şansın olsa, bir kez atlar mısın gökdelenlerden? Yoksa yine
de kıyamaz mısın kendine? Acaba deyip?

Kırbaç olan sözlerim, ateş topu bakan gözlerim bana yetmedi, eşe dosta çare
ararken ben erimişim meğer. Kendimi odama kapatıp, babama küsüp sofraya gitmeyip
annemden ayrı kuru ekmek yediğim zamanlar geldi aklıma gururumdan...

Daha mı zor şimdi yaşamak? Başa çıkmak daha mı zor büyüyünce, eşek kadar
adam dedikleri kişi olunca?

Oysa ki ölümden dönmüştüm ben. Ölümü görmüştüm. Ölmek kolay olanmış.

Kurallar yıkılmaz mı, yıkılır elbet. Bazen kıyaslayamazsın ya terazinin dengede
duran iki tarafını. Tercihler yapıldıktan sonra sorgulamak hem günah hem ayıp diyenler
haklı belki de kim bilir...

Gül yüzün tamamen silineceğine hafızamdan, benimle kal. Eş, dost, yasak aşk
diyelim biz ona...

P.S: 3 Ten 1 Yalnızlık'tan inim inim ağlasam acı çeksem ne olur benim için fark etmez Allah belanı versin dediğim anlardan bir şiir.

Hiç seviştin mi bir ölüyle?






Hiç seviştin mi bir ölüyle? Cansız bir bedende fink attı mı parmakların?Vurdu mu
soğuğu suratına öptüğün dudakların?

Bir kaybın içinde kalan enkazına sarıldın mı geri gelmeyeceğini bildiğin halde?
Bezen ölmek için nefes almamak gerekmez. Geride kalmak ta bir ölme biçimidir.
Seni öldürmüştür giden. İçinde öldürmüştür seni.
Kabullenirsin bu durumu, sindirirsin öldürülmüş olman pahasına.

Sen ölmüşsündür ama en zoru yaşamaya devam edeni unutmak değil mi?
Adresini bildiğin, kokusunu hissettiğin bir şeyi özlemek.
Deliler gibi arzuladın mı sevişmeyi?
Daha sevişmeden ayrılığa gebe kalmayı, yetim bir ayrılıkla tek başına başa çıkmayı.

Kader dediğin din kitaplarının süsü, insanların ürkütücü yüzü…
Cenneti ayakların altına cehennemi ılık nefesine bahsetmişim ben.

Çıkar bu aşka karışan şeytanı ortaya, hükmetsin meleklerine..

Koştur...
Bir gün toprak olur beden,
Ne hatırlayan kalır ne seven.
Ben yırtık, biraz sökük hatıralarımla sizlerin aklında.
Birkaç sayfa yazıdan ibaret olacağım.
Gitme vakti geldi, belki çoktan geçti,
Belki gereksizce ve sebepsizce direniyorum kim bilir...
Israrla öfke dolu , sert bakışlarımla delemedim yinede boş kalabalığı.
Birkaç samimi dost, birkaç aile yadigarı insan...
Toprak atarken bedenime,
Ben hissetmiyor olacağım artık...
Saldır en karşı konulmaz uzuvlarınla, saldır bedenime, bırak arta kalan kokunu içime...



P.S: 3 Ten 1 Yalnızlık..

Kim bilir...?








Ne biliyim “Başkasıyla neden olmuyorsun?” kadar saçma gelen bir cümle yok mesela. Neden bir başkasıyla olayım? Üstelik hala sevdiğim kişi O'yken, neden? “Unutursun ya” diyenleri gebertmek istiyorum mesela, ya da parmaklarını prize sokmak. Gebersin piçler.
Neden bir başkasına acı çektireyim ki? Göt müyüm ben? Çektiğim acılar yetmiyor mu? Onu seviyorsam, ben sadece onu bekleyeceğim.Gerçi gelmeyecek, ama olsun. Umudum tükense de devam ederim ben sevmeye...

Aptal gibi bağlanırım hatta onsuzluğa. Hayaller kurarım sonra. Ağlarım yatağa kıvrılıp Bağırırım ufak tefek şeylere. Sataşacak yer ararım. Aynı şarkıyı günlerce dinleyebilirim.

Pencereyi açmadan otururum odada, bazen bunalırım ama üşenirim kalkıp açmaya. Açarsam da üşürüm. Hissetmem mesela.Ya da hissederim. Soğursa yaralarım, acır bir yerim.

Sonra ellerini gezdiririm yanaklarında, göz pınarımı silerim baş parmağınla, yaklaşırım dudaklarına, öperim. Parmak uçlarımı ensende gezindiririm, tam orayı evet ensende saçlarının başladığı yeri avuçlarım, oynarım saçlarınla, koklarım tenini. Sen de uyursun yanımda nefesini hissederim, hem kötü mü? Neyse canım acımaya başladı bile. Olmayacak şeyler bunlar. Siz de mal gibi okuyup içlendiniz mesela. Bende yazarken, bu hayalleri kurarken kendimden geçtim. Olmayacak. O bir başkasıyla böyledir belki? Belki...

Kim bilir? Ben bilemem, çünkü o benimle değil.

P.S: Keşke bazı insanlar göt olsa, hani bildiğin "göt" olup ortalıkta dolaşsalar, herkesin rengini biliriz. Konu ile alakası yok ama bir gün bir yerde karşıma çıkarsa diye dedim.

26 Mart 2013 Salı

Belki...



Evet belki bir gün birini seversin, sevebilirsin hakkındır. Onunla da aynı hayalleri kurabilirsin. Hatta gerçekleştirebilirsin. Ona da hediyeler alırsın mutlu edersin. "Günaydın" mesajları atarsın öpersin... Onuda en az beni sevdiğin kadar seversin. Onunla da kavgalar edersin, özür dilersin.

Çok mutlu olabilirsin ama sana bilmediğin bir şey söyleyeyim mi? Mutluluk uzun sürmüyor. Belki defalarca kavga edip ayrılacaksınız ve sen artık bu durumdan sıkılacaksın. Beni onunla karşılaştırmaya başlayacaksın. "O böyle yapmazdı" diyeceksin. Yavaş yavaş soğuduğunu fark edeceksin...

Eskiden aklına gelmeyen ben, her gün aklını kemiriyor olacağım. Yavaş yavaş pişman olacaksın, beni özlemeye başlayacaksın ve bir şey daha söyleyeyim mi? Birini yeniden tanımaya, sevmeye hiç gerek olmadığının farkına varacaksın.

Beni arayacaksın ama bulamayacaksın.

Hüseyin Yıldız

P.S: Pişman olup bir gün dönerse geri, yıllar geçti nah affederim ben seni.

21 Mart 2013 Perşembe

Sensizlik...




Zor aslında biliyor musun sensizlik. Zamanı geliyor katlanamıyorum bu hayata. Öyle bir şey ki bu. Sen varken sanki bana hiçbir şey olmazmış gibi hissediyorum ama sen bunu nereden bileceksin ki, bilemezsin. Ayrılığın üzerinden öyle çok zaman geçti ki, aklına geliyor muyum bilmiyorum bile. Bazen üzerimde hala kokun var sanıyorum... Gece uyurken saçlarının kokusu geliyor bazen burnuma....

Bir zamanlar elini tutup herkese nispet "sevgilim" dediğim kadın, şimdi beni hatırlamıyor bile. Ben seni unutamadım biliyor musun? Ne acı. Seninle yaşadığım bir çok hatırayı kovmama rağmen gitmiyor işte. Yakamı bırakmıyor işte lanet anılar.Belki de, ne seni nede beni, bizim birbirimizi sardığımız kadar kimse saramadı. Kimse ısıtamadı minicik kalbimizi. İçimizde ki boşluğu doldurmaya çalıştıkça derinleşti yara...

Yok yok, sanırım ben unutamam da seni. Sanırım yapmaya çalıştığım kendimi sensizliğe alıştırmak. Zordur bilirsin unutmak, ben kolayı seçtim ve kendimi bu duruma alıştırdım. Şimdi burada olsan derdin ki "Off ama sende hep kolaya kaçıyorsun." Bu sefer kaçmayacağım merak etme, zoru başarıp seni unutacağım. Bu sözlerimi siktir et, en önemlisi, ben hâlâ bıraktığın yerdeyim...

Hüseyin Yıldız



P.S: İnim inim inlesen acı çeksen ne olur? Siktir et yahu. Hayat kısa

19 Mart 2013 Salı

Elveda aşkım...



Elveda aşkım, elveda gidiyorum ben. Sana yaşanmışlıklar ve daha yaşanması gereken tonla anı bırakıyorum.

Ben gidiyorum aşkım, gidiyorum. Gözlerimde bitmek bilmeyen bir sen sağanağı, dilimde geçmeyen bir yangın. Aşkından değil ha, aşktan…

Söylenmemiş sözler bırakıyorum sana, tamamlanmamış hayaller, daha yapacağımız bir ton kavgalar, bağrışmalar… Bana daha yapacağın nazlar, alınganlıklar ve tavırlar, sana alacağım tonla papatya, kilolarca çikolatalar vardı aşkım. Neden bittik?

Hayallerimizde kurduğumuz bir evimiz vardı aşkım. İki erkek, bir kız çocuğumuz. Mutlu, huzurlu ve imrenilecek kadar güzel bir ailemiz vardı. Evimiz yıkıldı aşkım, o enkazın altında kaldık biz. Çocuklarımız öldü… Öldürdük. Katiliz biz aşkım.

Bakmaktan usanmadığım o mübarek gözlerin artık bana yabancı. Sana huzur veren kokum artık ölüm kokuyor. Ne ben melekleri kıskandıran saçlarının kokusunu duyuyorum, nede sen güven hissettiğin omzumun ve boynumun kokusunu. Eskisi gibi içten gülemiyoruz, çünkü biz bize çok yakışmıştık. Neden bittik?

Güle güle aşkım, güle güle. Hatırlamıyoruz artık biz, bizi. İhanet ettik anılara…

Sen benim göz yaşlarımı görmüştün. Hüngür hüngür ağlamıştım koynunda, sende dayanamayıp bana eşlik etmiştin. Güzel günler hep yaşanırdı. Biz zor günlerin insanlarıydık. İyi günümüzde bittik.

Elveda aşkım, ben gidiyorum. Seni senle, başkalarına bırakıyorum. Seni ve beni hiçbir zaman affetmiyorum. Anıların, hayallerin ve geleceğin katili bizi, geçmişte bırakıyorum.

Her zaman kahkaha at aşkım, gülmek en çok sana yakışıyordu… Hoşça kal aşkım…

P.S: Sen gideli çok oldu, ben yeni gidiyorum...

Bir kadının erkeği toprak kokmalı...



Sergi günü yeni aldığımız elbiselerimizi giyip Selen ve Bahar'la erkenden galeriye gittik. Fotoğraflar o kadar özen ve titizlikle yerleştirilmiş ki, bakmaya doyamıyorum. Kokteyl için hazırlanmış kanepeler, çikolatalar ve içeceklerin tamamı masa da katılımcıları bekliyordu. İlk açılışta müzik olarak, Bahar'ın iki güzel arkadaşı Sevda ve Sinem bize keman ve çello resitali vereceklerdi. Ardından fonda sadece Türk sanat müziği konuklara eşlik edecekti. Sergi açılış saatine yakın konuklar bir bir galeriye gelmeye başladılar. Özellikle ajans sahibimiz ve müdüremiz Zühal hanıma ekstra bir ilgi gösteriyorum. Bu güzel günü onun katkıları olmadan ulaşmam imkansızdı.



Gözlerimi kapıdan ayırmıyordum. Beklediğim ve gözlerim aradığı tek kişi Hasan'dı. Aklım her an kapıdan onun girdiğine dair bana oyunlar oynuyordu ama Hasan'dan önce Cem ve eşi içeri geldi. Her kadar bu duruma içimden güneş yüzü görmemiş küfürler savursam da nezaketle karşılıyorum. Eski sevgilimi ve onun hayat arkadaşını. Bu çok farklı bir duyguydu. Evli bir adamla birlikte oluyordum ve bende bu kadınla onu aynı derecede arzuluyor ve bu adamın kollarında can buluyordum. Zamanında...

Bu sefer kapıda düzgün fiziği, genç ve yapılı vücudu ile Batuhan gözüktü. Şaşkınlığım ve hayranlığım birbirine karışmıştı. Hızla koşarak Batuhan'a sarıldım. Gözlerinde o mükemmel ışıltı ve kadife gibi sesiyle, “Merhaba. Nasılsın Sanem?” dedi.

“Teşekkür ederim. Sen geldin ya daha iyi oldum.”

“Bu başarını yürekten kutluyorum. Gerçekten çok iyisin ve seni çok özlemişim.” diyor sesi kısılıyor. İncitmekten korkarcasına söylüyor bunu ya da ben öyle sanıyorum. Allah'ın yarattığı mucizeyi Batuhan'ın yüzüne bakarak incelerken, Tuğçe boynuma atlıyor.

“Tebrikler Sanem. Nasılsın? Çok özlemişim seni.” diyor Batuhan. Özlemle sarılıyorum. Hemen arkasından Hasan geliyor. İlk başta usulca tokalaşıyoruz. Dayanamıyorum, atlıyorum boynuna. Biraz nefret, biraz kin ama tutkuyla. “Neden yaptın? Neden aldattın beni Hasan. Şimdi belki çocuğumuzla geliyordun buraya. Neden?” diye fısıldamak istedim kulağına ama yapamadım.

Yağmur sonrası toprak kokuyordu Hasan. Özlemiştim toprak kokusunu. Bir kadının erkeği toprak kokmalıydı. Memleket kokmalıydı. Çünkü hangi ülkeye giderse gitsin, memleketini özlerdi insan. Başka bir ülke saramazdı, sarıyormuş gibi yapardı. Ne kadar sahiplense bile gurbetti oralar, gurbetçiydi o da. Memlekete adım attığında güven dolardı insanın ruhuna. Kokusunu çekerdi ciğerlerine, diğer memleketlerden farklı kokardı. O yüzden erkek memleket gibi olmalı. Gurbet kollarda ölse bile kadın. Memleket özlemiyle toprakla buluşmalı.

Hüseyin Yıldız

P.S: 3 Ten 1 Yalnızlık'tan sıcak sıcak bir pasaj.