30 Nisan 2013 Salı

Gidişinin Ardından 2




Bugün akşam uyandım, herkese inat kahvaltımı yaptım, 
tabi ki yine güneşi de görmedim.Telefonuma da bakmadım. Hem neden bakayım? Arayan soran biri mi var ki? Türkiye'ye ne olduğunu umursayıp gazeteye ve televizyona da bakmadım, ihtilal olacak hali yok ya. Biçare kendimi sokağa attım.Gezdim, gezdim, gezdim... Bir kafeye girdim, en güzel masaya oturdum, sonra sıkıldım kalktım, tekrar dışarı çıktım. Bir büfeye girdim, üç kuruşa köpek öldüren bir şarap aldım, gazetenin 3.sayfasına sardım. Bir kaç yudum içtim ama hemen midem bulandı. Bende kızdım şarabı yere döktüm. Cezalandırdım onu! Canım dahada sıkıldı en iyisi eve gitmekti. Eve girer girmez kendime bir kahve yaptım ve koltuğa yayılarak uzandım. Kahveyi masanın üzerine koydum. Dolaptan soğuk kolayı çıkarıp, bir, iki yudum aldım. Dvd'ye "P.S: I Love You" filmini koydum, film izleme moduna girdim ama uyuyakalmışım, uyandığımda film çoktan bitmişti. Tuvalete gittim ama işemekten vazgeçtim. Biraz tutmalıydım, belki sonra işerken mutlu olabilirdim. Aynada gördüğüm insandan bozma yaratığa gözlerim ilişti. Acıdım biraz sonra vazgeçtim. "Allah belanı versin, iyi oldu sana... İnsan böyle sever mi? Severse böyle olur işte mal!" deyip incinen egomu düzelttim. Odama geçip son gece giydiğin ve üzerinde hâlâ o iğrenç parfümünün bulunduğu tişörtü yatağın üzerine usulca bıraktım. Aslında yıkamak istedim ama eskisin istemedim severim o tişört yok parfümün kokuyormuş, yok en son sen giymişsin alakası yok yani. Sonra tişört sarıldım kaçıncı damla bilmiyorum ama yine gözlerimden bir kaç damla daha düştü tişörte... Öyle uyuyakaldım. 

       Gidişinin ardından pek bir değişiklik olmadı. Hiçte koymadı merak etme sen. Yine kahkaha at bir göt gibi... En güzel yaptığın şeyi yap. Hiçbir şey olmamış, birisinin hayatını hiç sikmemiş gibi yaşamaya devam et.

P.S: Tişört oğlum o tişört lan! Şimdi yukarıda okuduğunuz geri zekalı  her kimse tam bir geri zekalıymış. Şimdi o dudakları başkası öpüyor, başkasının koynunda sabaha kadar onla yiyişiyor sen kalkmış kanıyorsun. Hani öyle bir kanıyorsun ki koyun yününden halı sarsan o kanama durmuyor. Neyse ne desem boş sana. Allah kahretmesin seni mal!

29 Nisan 2013 Pazartesi

Gidişinin Ardından...




Hayatı kelebek telaşıyla yaşadığımdan hep kaybetmelerim. "Neden gün 24 saat ki?" sorusuyla hep kendimi sıkıştırdığım oluyor. Yetmiyor ki bu kadar kısa zaman insana. Sınavlar, iş, hayaller, arkadaşlar, aile... Bu deli koşuşturma içinde beni seven, kocaman seni göremedim bile. Senle görüşmek istedim, sonra hep vazgeçtim, belki sevmekten, bağlanmaktan korktum ama denedim.

Her şey güzeldi aslında. Sen her an yanımdaydım, belki de varlığına alışmıştım. Hep vardın ve hiç gitmeyecektin gibiydi her şey. Beni fazla sevebilmen için hiç bir çabam olmadı. Sonra sen gittin...

İnsan ne yazık ki sevgiliyi gitmeden sevemiyor, elindekinin kıymetini varken bilemiyor. Gittiğin anda başladı gerçek hikaye, acılarım, göz yaşlarım... Benimleyken rahat olan gönlüm, gittiğin anda telaşa kapıldı. Giden kıymetlenir ya, en büyük hazinem oldun. Benim olması gereken sen artık başkasınındın. O gözler, o eller, kokun... 

İyi olmaya çalışıyorum. İki haftadır doğru düzgün uyuyamıyorum. Göz altlarım mor ve patates çuvalı gibi ama gülümseyebiliyorum. Geceleri bazen ağlıyorum sonra susuyorum. Yemek yiyemiyorum artık. Sadece sigara altı yapıp devam ediyorum güne. Bir gün artık 72 saat falan, geçmiyor ki zaman. İnan çok fazla boktan... "Havalar güzel" diyorlar ama benim için hep gri, anlaşamıyoruz hiçbir konuda biriyle. Susuyorum sonra tekrar susuyorum. Sessizlik sağır edici oluyor. Film izlemeye karar verip vazgeçiyorum. Gezmeye dışarı çıkıyorum bakıyorum hava kasvetli ve gri eve dönüyorum. Gidişinin ardından pek bir şey değişmedi. Boktan olan hayat daha çok boktan oldu. Suç ne sende, ne de bende...

En zoru da ne biliyor musun? Aynı iş yerindeyiz be vicdansız. Varken yokluğuna alışabilmek nasıl piç bir duygu anlatamam sana. O'ndan gelen her mesajda yüzünde o boktan ama sıcacık gülümsemede Azrail'le düello yapar gibiyim. Sen nereden bileceksin ki. Neyse hâlâ gülümsediğini bilmek bana değişik bir huzur veriyor. Sen; Ağustos'un sıcağında iki kavak ağacının arasına kurulmuş hamakta, rüzgarın yüzüne vurduğu o anki çocuksu mutluluğun, huzurun adısın...




P.S: 

Gözlerin gözlerime değince
Felaketim olurdu, ağlardım
Beni sevmiyordun, bilirdim
Bir sevdiğin vardı, duyardım
Çöp gibi bir oğlan, ipince
Hayırsızın biriydi fikrimce
Güldü mü cenazeye benzerdi 
Hele seni kollarına aldı mı
Felaketim olurdu, ağlardım

Atilla İLHAN

25 Nisan 2013 Perşembe

3 Ten 1 Yalnızlık'tan...



" 3 Ten 1 Yalnızlık" kitabından....

ARKA KAPAK

Her günahımda tanrıya koştum, her öfkemde onunla konuştum.
Serin sedir ağaçlarının gölgesinde, yanmış ruhumu bedenime dikerken, yamalarım açıldı, patladı dikişlerim.
Kaburgalarımdan ruhumu gördüler, açıklarımı…

Sanem, günahkar bedeninde masum ruhunu okşuyordu. Pek bir seveni yoktu, bunu o da biliyordu. İnsanlar kötüydü, menfaatçiydi. Namuslu ve temiz bedenlerinde fahişe bir ruh saklıyorlardı. Erdemli gözüken karakterlerinin altında yatan, acımasız egolara sahip insanlar… Namusu iki bacağı arasında arayan namussuz insanlar…


ÖNSÖZ

Hepimizin günahları vardı, pislikleri… Hiçbir suyun temizleyemeyeceği. Zor zanaat insan olabilmek, insan gibi yaşayıp yaşatabilmek…
Bu kitabı yazmama sebep olan Sanem’e binlerce teşekkür ederim. Günlüklerini ve hayatını cüretkarca önüme sunduğu için… Acılarını, sevinçlerini, sırlarını, göz yaşlarını, kahkahalarını… Sen her zaman gülümse Sanem…
Çocukluğumun en masum hallerimden, ergenliğimin en asi hallerine ve yirmi dört yıldır desteklerini ve sevgilerini hiçbir zaman esirgemeyen, arkamda Ağrı dağı gibi onurlu ve dik duran aileme binlerce teşekkür ederim.
Kahrımı, egolarımı, mutsuzluğumu, hasta olmamı, sinirli hallerimi, asabiyetimi, beni her türlü pis huylarımla çeken, varlığı için her gün Allah’a şükrettiğim değerli arkadaşlarıma, dostlarımı binlerce teşekkür. Siz hep var olun bana bir şey olmaz.
Hayatıma giren, çıkan, acıtan, inciten, seven, sevmeyen herkese teşekkürler…

Her dokunuş bir izdir, hatıralarda hiçbir zaman silinemeyen…


P.S: Hüseyin Yıldız yaparsa efenim... :p

24 Nisan 2013 Çarşamba

Bitmez hiçbir aşk, yarım kalır...




Başlamaz hiçbir ilişki bitsin diye. Afilli ayrılık sözleri ya da günahkarın seçilmesiyle bitmez. Eğer sevdiği halde bitiyorsa bir ilişki, yorgundur ruh. Başını yastığa koyduğu anda geliyorsa esmer teni, küçücük yüzü, kocaman gözleri, geceyi kıskandıracak kadar siyah saçları... Bitmemiştir aşk, yarım kalmıştır.

"Gururlanırsa aşık, aşık değildir artık" demiş şair. Sen bir adım atmaya çekinirsin, o da inadını kırmaz. Laf söylediğinde ki o utangaç gülümsemesi gelir aklına, gözlerini kaçırması, sen dayanamaz bir "off" çeker ve bir dal sigara yakarsın, gecenin karanlığında.

Bir isimde kalır aşk, gecenin en kuytu köşesinde... Kadın anlamaz zaten erkeği. Erkek açık olmaz, her şeyi anlatmaz, anlatmak istese de anlatamaz. Erkek biraz gizemli olmalıdır... Bitmiş olman pahasına seversin sen. Bitmez hiçbir aşk, yarım kalır...

P.S: Susmak, avazın çıktığı kadar susmak...

20 Nisan 2013 Cumartesi

Tek Gecelik Ruhsuz Sevişmeler..



1)

Neydi insanın hayvani tutkulardan hududu?
Sevişebilmek için ne zaman yitirdi aşk hükmünü?
Utangaç tebessümler yerini  hangi vakit bel altı gülüşlere bıraktı?
Ey insan evladı!
Aşk yerini ne zaman tek gecelik ruhsuz sevişmelere bıraktı?

2)

Bir pazar sabahına uyandım, gözlerim uykusuzluk ertesi.
Tüm sokaklar ıslak, rüzgar yapraklarla meşk içinde,
Hava serin...

Bayram halinde bütün ruy-i zemin,
Ey sevilen, gönl-ü dergahımın
Işığı, nuru, umudu, mutluluğu sensin...

19 Nisan 2013 Cuma

Aşk'ın rengi...






Aşk... Aşk öylesine bir duygudur ki. Renk, dil, din vs. hiçbir tabuyu, kuralı tanımaz. Bilimsel olarak hormonların salgıladığı bir kaç sıvıdan ibarettir. Üreme dürtüsünün bir ürünü. Lakin aşk bilimle açıklanacak bir hadise değildir. Aşk hakkında binlerce kuram ve kural uyduran insanların hepsi bence aşkı götünden uyduruyorlar.

Dünyanın en eski aşıkları Diyarbakır'da bir kazıda, birbirine sarılı şekilde bulunan bir kadın ve erkeğin cesedi, sevgili olarak kabul edildi. Bundan 8 bin yıl öncesi... Bildiğimiz ilk aşıklar ise Adem ve Havva'dır. Cennetten kovulması uğruna sırf Havva istiyor diye yasak meyveye uzanmıştır Adem. Aslında her erkek bir Adem'dir...

Aşk her kese göre bir renktedir. Pembe, kırmızı, beyaz... Aşk aslında "siyah"tır. Aşk bazen huzurludur. Göğsüne uzandığında o mübarek başı mütemadiyen bir huzur kaplar içini yemyeşil doğa gibi. Aşk, bazen dolu dizgin bir tutkudur. Kıpkırmızı alev gibi. Boğaz kenarında burnuna gelen o muhteşem iyot kokusu gibi mest eder kokusu, alabildiğince mavidir boşlukları... Onsuz olmaz dersin, teninden en derine kadar ısıtır varlığı. Güneş gibi sapsarı. Tertemiz, dupduru, berraktır. Kar gibi masum ve paktır. Beyazdır Aşk... Aşk'ın içinde her renk vardır. Tüm renkleri birleştirince de Siyah meydana gelir. Aşk gece gibi siyahtır...

Aşk bir bilmece değil, korkulacak bir öcü hiç değil. Aşk sadece yaşanır...


P.S: Aşık insan güzel insandır. Giyimine, yürüyüşüne dikkat eder. Dişlerini fırçalar, saçlarını yapar. Yere türkürmez, yere çöp atmaz. Aşk insanı adam yapar... 

18 Nisan 2013 Perşembe

Akıllı ol ! Beni seveceksin....




Tek derdimin cebimdeki bir paket sigara olmasını, işten döndükten sonra arkadaşlarıma yaptığım anlık eğlencelerin ve bir günü savmanın telaşındayken kalbim. Dünyada ki tek Melek annem diye düşünürken tanıdım seni... Tanıdım tanımasına da topyekün değişti hayatım bir anda...

Sevmeyi, sevilmeyi hep isterdim. Bir erkeğe en çok yakışan şey sevmekti, ki sen bana çok yakıştın, herkes yakıştırdı. Herkesten saklamak isterken seni, tüm dünyanın senin benim olduğunu bilmesini de istedim. 

Gözlerimi kapattığımda direk gözlerin geliyorsa gözümün önüne, rüzgar mütemadiyen kokunu savurarak getiriyorsa, bende o mübarek kokunu çekiyorsam içime.
Eğer umursamıyorsam kötü olan hiçbir şeyi, tek düşündüğüm sen ve geleceğimiz ise, başka yolu yok. Aşk olsun deyip tutacaksın elimi. Dinlediğim her şarkının içinde sen varsan, okuduğum kitapların, çocukken dinlediğim masalların, izlediğim filmlerin asıl kızı hep sensen, herkeste, her yerde biraz sen varsan, gelecek dediğimde, ömrümün o diğer zaman dilimleri rakamlarla değil adınla gösteriliyorsa, beni üzen, sevindiren, mutlu eden, kızdıran, öfkelendiren sensen... Anlık kavgaların sonu aptal bir gülümsemeyle son buluyorsa, her geceyi senle bitirip, rüyalarımda devam edip güne seninle uyanıyorsam eğer... Akıllı ol! Beni seveceksin...


P.S: Aşk bazen bir dokunuş ya da bakış vs. vs. her ne boksa. Aşk yaşayana ve yaşatana göre değişir. Ben bakışlardaki aşkı gördüm. Mutlu olun siz ey dostlar... B-M... Nazar etmeyin lan! 



P.S: Umarım küçük küçük yeğenler "Aslan gibi doğarlar..." :p 

17 Nisan 2013 Çarşamba

Arkadaşlık üzerine...






İnsanın ihtiyaç duyduklarından biridir arkadaşlık, dostluk... Arkadaş ve dost kavramları birbirinden farklıymış gözükse de aslında aynıdır. Dost arkadaşlığın zirvesi durumudur. Bir insan mahallenden, çevrenden, ilkokuldan, liseden, üniversiteden vs. vs. bir çok yerden arkadaşın olabilir. Bir çok arkadaşın vardır ama kendi aralarında değer farkı oluştururlar...

Sosyal olmak için, eğlenmek için arkadaşlarımıza ihtiyacımız vardır. Bir çok şey paylaşabiliriz. Zaten arkadaşlık paylaşmaktır... Değer üstüne değer katılır böylelikle. Acılarımızı paylaştıkça azaltır, mutluluğumuzu paylaştıkça arttırırız...

Yıllardır bozulmadan giden arkadaşlıklara da "kadim dost" denir. Artık kadim dost dediğin şahıs bazı konuları aşmıştır. Haksız da olsan bir konuda onun gözünden haklısındır. Sır söylesen bilirsin ki onla mezardadır...

Bir insanı yıllarca tanırsın arkadaşındır, canındır. Lakin bir başkası gelir direk baş köşeye oturur. İnsanlar bir maden ocağı gibidir. Kazarsın kazarsın zümrüt çıkar, yakut çıkar. Zamanla devam edersin safir çıkar, hepsi değerli taşlardır. Baş üstü edersin ama en dipte, belki de yıllar sonra elması bulursun en değerlisi odur. Geçmişte bulduğun zümrüt, yakut ya da safirden daha değerlidir... Arkadaşlık önemlidir ve her biri aslında bir elmastır...

P.S: Bazen diyorum arkadaşlar çanta gibidir. Seni güzel gösterir ve modası vardır. (Hakan ve Ayşe'ye ithafen) Bokumtrak şeylerle kalp kırmaya gerek yok. Bizim ihtiyacımın olan tek şey sevgi. Azıcık sevgi... Hmm tmm ok. By.

P.S 2: Allah'ın bana verdiği ve her an Allah'a binlerce şükürler ettiğim güzel arkadaşlarım. Siz hep var olun bana bir şey olmaz...

16 Nisan 2013 Salı

Şerefine şerefsiz...




Hiç yoktun hesapta, bir anda çıktın sahneye... Sevmeden seviyormuş gibi yaptım. Zamanla sevdim, çok sevdim. Hatta bir ara kalemi, kağıdı atıp sana çikolata yapmak, bu işte usta olmak istedim. Seversin ya çikolatayı. Bir de böyle bahçeli bir evimiz olsun sana mevsimi hiç geçmeyen papatyalar yetiştirmek istedim.

Sen hasta olsan bile açısını benim çekmemi diledim. Her gece dua ettim. Asık yüzünü görünce cehennemi yaşadım, gülümsemenle cennetle tanıştım. En iyi işimdi seni sevmek, seni mutlu etmeye çalışmak. Fazlasıyla bencildin, ziyadesiyle kör kütük aşıktım. Karşı koyamadım.

Her gelişinde gitmemen, gittiğinde de dönmen için dualar ettim. Adaklar adadım yüzün gözün hürmetine, mutluluklar diledim benden sana binlerce...

Neden gittin ki sen? Aklımdan çıkmayan o adın her aklıma geldiğinde(!)  şehrime yağmur yağıyor... ya da gözlerime... Sağnak dinsin diye, acın geçsin diye dua ediyorum... Hâlâ masum rüyalarıma girip gecemi mahvettiğin de oluyor, hayatım gibi. Çok istiyorum ama yine de kızamıyorum. Neden bilmiyorum ama seni gereğinden, haddinden, hak ettiğinden fazla seviyorum... Değmezsin bunu inan bende biliyorum ama karşı koyamıyorum...

Akşam oluyor sen, sabah, öğle, ikindi sen... Bir gün daha geçiyor sensiz ama senle...

P.S: Şerefine şerefsiz hayat.... Ergenlik sancıları... Coming Soon.

15 Nisan 2013 Pazartesi

Ben de bir Fener'li sevdim...





Saçma sapan yılbaşı partilerinden, iş yerinde birbirine hediyeler almalar falan bana o kadar sıkıcı gelmiştir ki, sanki başka bir işimiz yokmuş gibi. Hayat enerjisi alınmış bir insan değilim halbuki, her ortama ayak uydurduğum gibi yeni işime de alışmaya çalışıyordum.

Bir gün patron ofise girip herkesi yanına toplantı ve "Herkes hayatında en önemli gördüğü gizli şeyi itiraf etsin. Güzel bir sinerji olur" dedi. Bok vardı sanki itirafta. Minik kağıtlara herkes bir şeyler yazıp fanusun içine atıyordu. Bende kendimce bir şeyler karalayıp fanusun içine attım. Sevgili patronumuz ve ortağı sırayla itirafları çekip okumaya başladılar. "Küçükken bakkaldan çok çikolata çaldım" "Arkadaşım sevgilisine aşık olmuştum" "İşimi sevmiyorum" gibi bir çok benim için saçma sapan ama kendileri için dev itirafları okuyorlardı. En son kağıda gelmişti sıra. Kağıdı alıp bir cümlede, nefessiz okudu patron bey. "Ben de bir Fener'li sevdim" Patron şaşırmıştı, iş arkadaşlarımında suratındaki o hafif gülümsemeyi algılıyordum. Patronum koyu Fenerbahçe'li, ortağı da koyu Galatasaray'lıydı...

"Kim yazdı bunu?" dedi. Sadece elimi kaldırdım... İçim acıdı çünkü seni andım...

Neden ayrıldık bilmiyorum bile o kadar zaman oldu. Senin için Fenerbahçe'nin formasını giymiştim. Hemde benim gibi bir adam. Lami cimi yok demek ki seven adam her şey yapabilirdi. İşte o statta, o formayla, sen yanımdayken anlamıştım ki. Aşkın dili, dili, ırkı yoktu... Şimdi sende yoktun.. Aşk başka bir bedende, başka biriyle... Er ya da geç gelecek ve beni sevecek...


P.S: İlham kaynağı sevgili Zeki ağabeye saygı, sevgi ve hürmet ile. Neden tabular vardır ki? Kalbe neden bazen set çekeriz? Kar yağar güneşi görünce erir. Bazı şeylerin kıymetini varlığında bilsek ne olur? Olmaz ki malız biz lan. Neyse öptüm, aeo, kib.

Biz başka severdik.
O sebepten başka sevemedik...
Nazım Hikmet

Bir bela...



Bizi ayrılan bir zaman... Kısacık bir ömür. Neden üzersin ki? Sevmeyi denemek kadar ucuz bir şey var mı hayatta? Üzülmeye harcanacak kadar uzun değil ki hayat. Dolu dizgin bir aşkın sonunda kısacık bir son cümle, "Hoşça kal..." Eee neden gidiyorsun ki be aptal, bırak hoşça kal işte hayatımda. Ama yok illa içindeki şeytanın hükmünün çıkaracaksın ortaya...

"Bir şans daha..." Neden? Tekrar üz diye mi? Azrail gelip çöktüğünde gırtlağına "bir şans daha" diyebilecek misin? "Ama hala yaşıyoruz..." deme, Aşk öldü, bitti...

Affetmek büyüklüktür, affetmek Allah'a mahsustur. Ben affetmem ki. Benim minicik kalbimi kırmanın bedeli bir özür mü? Affetmiyorum, beni üzen, kıran, inciten hiç kimseyi affetmiyorum. Eğer öyle bir hakkım varsa hakkımı da helal etmiyorum...

Sevmiştim bir zamanlar, saçların kırıldığında canım yanardı, yanıyor diye canın. Göz yaşlarını gördüğümde göğsüme bastırırdım, mübarek yüzünü. Teselli için değil göz yaşlarımı görme diye. Yastığım kılıfını çıkarmazdım, kokun var diye. İlk gün yazdığın notları atmazdım, öpülesi ellerin dokundu diye. Sana kötü bir şey diyemedim, diyemem de... Sen aşk değil sadece bir belasın... Neyse zaman ayırdığınız için teşekkürler ama siktir edin gitsin.

P.S: Ah sürtük ilham perileri, ah dertlerini bana anlatan gariban dostlar. Sizlerde siktir edin hayat fazla takılacak bir yer değil... Deve-Diken-Adam üçlü kombinasyonu.


14 Nisan 2013 Pazar

Senle sevdim ben şehrini...




Kaçtım beni büyüten, beni ben yapan kocaman ve yorgun şehirden. Nedensiz gelmiştim, tabelalarını bilmediğim, yağmurlarını bilmediğim bir şehre. Toprak kokusuna aşinaydım ama bu şehrinkine değil. Şehir mi bana yabancıydı ben mi şehre...

Senle sevdim ben şehrini... Her yerinde bir anlamı vardı, yine seninle. İlk geldiğimde yabancı olan şehir artık şehrimdi sayende. Toprak kokusundan daha etkiliydi mübarek kokun, rüzgaların her an bana getirdiği o kokun...

Bursa sahilleri yaşamamıştı aramızda geçen med-cezir'leri... Gözlerin güzeldi, en güzel gözlerdi seninkiler... Ne münasebet, nasıl yakamoz senden güzel olabilirdi ki. Allah'ın bahşettiği doğa olayından daha doğaldın. Daha güzeldin... -Din... Dili geçmişte kaldık yine sayende...

Sensiz ve sessiz bir kez daha gittim şehrine. Bir anda, nedensiz, istemsiz... Şehrim değil, şehrinmiş. Yok hiçbir anlamı artık benim için. Havası, yağmurları ve tabelaları... Ben şehre değil, şehir bana yabancı...

Özlemişsin, özlediğim gibi sesimi... "Gel" diyorsun ama ben gittim senin şehrinden, senden... Uzanmıyor buraya kokun... Bakmaya kıyamadığım, usanmadığım gözlerin yok artık hatıralarımda... Geç geldin, çok geç, benim aklıma artık başka birisinin gözleri geliyor. Şehrime şehrim diyen biri... Ben gittim, sen gittikten çok daha sonra...


P.S: Bir adın kalmalı geriye.
Bir de o kahreden gurbet.
Beni affet.
Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç.

Ahmet Hamdi Tanpınar

12 Nisan 2013 Cuma

Futbol sadece nah futbol... (Beşiktaş,Fenerbahçe,Galatasaray)





Eskiden herkes kaybeden takımları tutarmış. İstanbul'u İngilizler işgal ettiğinde Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş ... Bu kulüplerden hangisi bir yabancı takımını yense halk sanki cephede bir savaş kazanmışcasına  sevinirmiş. Bu üç büyük kulübün zaten kurulma gayesi budur.

Durum şu anda nedir? Holiganizm tamamen tavan  yapmış durumda. Sözlü, fiziki sataşmalar... 90 yıl önce, sadece bir insan ömrü kadar zaman geçmiş 250 bin vatan evladınını kara toprağa gömen, ülkenin her yanını işgal eden toplulukları destekler bizim içimizden, bizim bayrağımızı zirveye taşımaya niyetli adamları biz yere sermeye çalışır olmuşuz. Real Madrid, Lazio, Chelsea, CSK Moskova vs. destekledin ne oldu? Hani ne oldu?

Taraftar grupları (Çarşı, Gençfenerliler, Ultraslan) nedense sadece ölümlerde bir araya gelip "Acınız acımız" deyip birlikte omuz omuza yürüyorlar. Neden ölürken? Neden yaşarken değil? Dünyada varken, yaşarken, daha hiçbir şey bitmemişken birbirimize omuz veremez miyiz?

Bizi bu duruma sokan nedir aslında onu merak ediyorum ben.  Ne zaman ki aynı tribünde iki ayrı takım taraftarı birlikte maç izlerse, işte o zaman futbol güzelliktir diyebileceğiz ama konunun eğitimle bir ilgisi yok sadece azıcık bir sevgi gerekiyor. Sadece sevgi.

P.S*: Hayır yani abi, bide şöyle bir gerçek var. O kadar koruyup kolladığın futbolcuyu Bebek'te son model arabayla görünce ve senin o arabayı alabilme ihtimalinin 10 yıl çalışıp hiç o parayı yememek olduğunu düşündüğünde derin bir küfür ediyorsun ya. Ha işte o olmuyor. Ya Türkiye'nin menfaatlerini düşünen biri olacaksın ya da olmayacaksın. (arabadan anlama hemen yukarıda ki yazıdan mütevellit dedim bunu) Öptüm bay.

P.S**: Başlık, konu, içerik her şey kızgınlığım ve kırgınlığımın japon pipisi kadar dışa aktarımıdır. Söyliceklerim bu kadar. Ok, kib.

5 Nisan 2013 Cuma

Kadınları anlamak...







Kadınları anlayabilmek diye bir şey söz konusu değildir. İnsan bazen kendini bile anlayamamışken nasıl başka bir insanı, özellikle karşı cinsi anlamaya çalışabilir ki? Biz erkekler direk sonuca odaklı yaşıyoruz. Kadınlar detayçı, şüpheci, çözüm odaklı, en son sonuca kadar gidiyor. Zaten hem nasıl anlayabiliriz ki? Bizde erkeklik sır, sizde kadınlık. Siz erkek gibi düşünemezsiniz, bizde kadın gibi. Duygusalsınız ama biz de odun değiliz abi!! Bir olayda haklıda olsak biz özür diliyoruz. Biz bağırmaya başlayınca bir göz yaşı, bir şirin tebessüm bizim sinirimizi alt üst ediyor ve direk öpüşüyoruz ama siz bağırmaya başlayınca gel de sustur... vs vs vs vs ( bu kadar)

Ne kadınları ne de erkekleri anlamaya çalışmaya gerek yok. Sadece bazen yaşamak gerekir.


P.S: İşin psikolojisi, sosyolojisi, antropolojisi ya da arkeolojisi beni ilgilendirmiyor. Dünya hiçbirinizin etrafında dönmüyor kendinizi çok büyük bir bok sanıyorsunuz  ya. Ha evet gerçekten kocaman bir boksunuz. Konuyla azcık bir alakası yok bu sözlerimin sadece yeri gelmezse diye şimdi söyledim. Ok, kib, by.

4 Nisan 2013 Perşembe

Zamane aşkları...






İki günde tanıdığın kadına/adama aşkım diyorsun. Eskiden böyle miydi? İllaki değildi, şarkılardan anlaşılacağı üzere daha bir duruydu aşk. Masumdu. Şimdiki aşkların içinde ihanet, entrika, kin vs. her türlü şeytansı duygular barınıyor. Halbuki aşk cennetten çıkma değil midir? Kar gibi pak ve masum olmalı aşk.

Aşk insanı değiştirir. Aşık adam  yete tükürmez, çöp atmaz, güzel giyinir. Aşık kadın, bakımlıdır, biraz itaatkâr ama olması gerektiği kadar gururlu ve mağrur. Zamane aşkları öyle değil ki, tatlı bir telaş ya da saman alevi. Kıvılcım olur, yangına dönüşür, bir anda biter..

Aşk zaten kavuşamamaktır. Vuslata erince aşk solar gider. Aşk O'nda hep yeni şeyler aramaktır. Her güne ilk gün gibi başlayıp, son gün gibi veda etmektir. Karşılıklı tavizler vermektir.

Aşk'a İtalyan'lar demiş ki, "Aşk yunanların seksi bedavaya getirmek için uydurdukları şeydir." Fransızlar'da kızmış İtalyan'lara "Kalbin aklını anlamaya aklın aklı yetmez" demişler. Aşk peki bize göre ne? Aşk sanırım bize göre biraz ayıp bir şey. Belki de Aşk'a bizde İtalyan'lar gibi bakıyoruz. Zalimce masum kelimelerin arkasına saklanıyoruz. Suç sadece erkekte değil tabi ki. Erkekten daha beter kadınlar da yok değil. "Pek çok iyi adam bir kadın yüzünden köprü altını boylamıştır." devam eder Charles Bukowski Kadınlar kitabında  "Kolay değildir kadınlarla baş etmek, hayatınızın altüst olması  kaçınılmazdır. Bir kadın sizi kamyonun altında süründürüp üstünüze balgamı atıp  yoluna devam edebilmiştir."

Aşk çoğu zaman değişir yaşayana ve yaşatana göre. Aşk'ı yaşamanız dileğiyle.

P.S: Bok yaşarsınız aşk artık 7 milyar 1 bir ihtimalle karşınıza çıkacaktır ve siz bazen kendinizin üstüne sifon çekilmiş gibi hissedeceksiniz. Ekstra dert etmene gerek yok. Gittiğin yerde senin gibilerinden çok olacak... Bu sözlerimi de hala okuyorsan senin aşık olabilme ihtimalin biraz daha yüksek. Dene sevmekten kim ölmüş? :)

2 Nisan 2013 Salı

Ankara'nın ayazı....






      Kahvemi hazırladıktan sonra balkona çıktım ve soğuk havanın tenime çarpması ile kendime geldim. Kadim dostum sigarayı da bu arada yaktım. Güneş bulutların arasından yorgun kente süzülmek istiyordu ama kentin üstündeki bürokratik hava buna izin vermiyordu. Bulutlar her zaman ki gibi kasvetliydi, bu hava insanın içindeki var olan güzel şeyleri de alabilirdi.
         
   Ankara'nın ayazı bir anda sıcacık kalpleri buzhaneye çevirebilirdi. Bu şehir bir insanı insanlığından etme konusunda çok tecrübeliydi. Çünkü şehir yorgundu. Bu şehri yoranlar ise, koltuk sevdasına düşmüş, makam seven siyaset adamlarıydı. Hayatlarını emirlere dayalı bir temel üzerine kuran askerleri unutmak olmazdı ya da adaletin terazi ayarıyla oynayan yargı mensupları.... Bu koca kent yorgundu vesselam.
         
   Kahvemi ve sigaramı bu ağır düşünceler arasında zorlukla bitirebilmiştim. Tekrar mutfağa girip büyük bir kaseye diyet mısır gevreği koyup üstüne süt ilave ettim. Bazen bu gevreği yerken kendimi kedi maması yiyormuş gibi hissediyordum. Elimde kase dolaşırken birden şarjdaki telefonum aklıma geldi. Telefonu elime aldım ve gelen mesajlara baktım. Telefon operatörünün gönderdiği bilgi mesajları dışında Hasan'ın ''Günaydın'' mesajıyla yüzümde aptal bir gülümseme oluştu. Dün akşam olanlar tamamen aklımdan çıkmıştı. Özlemiştim sevmeyi, sevilmeyi. 

P.S: 3 Ten 1 Yalnızlık...