Kahvemi hazırladıktan
sonra balkona çıktım ve soğuk havanın tenime çarpması ile kendime geldim. Kadim
dostum sigarayı da bu arada yaktım. Güneş bulutların arasından yorgun kente
süzülmek istiyordu ama kentin üstündeki bürokratik hava buna izin vermiyordu.
Bulutlar her zaman ki gibi kasvetliydi, bu hava insanın içindeki var olan güzel
şeyleri de alabilirdi.
Ankara'nın ayazı bir anda sıcacık kalpleri buzhaneye çevirebilirdi. Bu şehir bir insanı insanlığından etme konusunda çok tecrübeliydi. Çünkü şehir yorgundu. Bu şehri yoranlar ise, koltuk sevdasına düşmüş, makam seven siyaset adamlarıydı. Hayatlarını emirlere dayalı bir temel üzerine kuran askerleri unutmak olmazdı ya da adaletin terazi ayarıyla oynayan yargı mensupları.... Bu koca kent yorgundu vesselam.
Kahvemi ve sigaramı bu ağır düşünceler arasında zorlukla bitirebilmiştim. Tekrar mutfağa girip büyük bir kaseye diyet mısır gevreği koyup üstüne süt ilave ettim. Bazen bu gevreği yerken kendimi kedi maması yiyormuş gibi hissediyordum. Elimde kase dolaşırken birden şarjdaki telefonum aklıma geldi. Telefonu elime aldım ve gelen mesajlara baktım. Telefon operatörünün gönderdiği bilgi mesajları dışında Hasan'ın ''Günaydın'' mesajıyla yüzümde aptal bir gülümseme oluştu. Dün akşam olanlar tamamen aklımdan çıkmıştı. Özlemiştim sevmeyi, sevilmeyi.
P.S: 3 Ten 1 Yalnızlık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder